25 Nisan 2012 Çarşamba

Kedileri Koşulsuz Seven Amca: BEHİÇ AK :) ve Bir SÜRPRİZ :)

Kimden bahsedeceğim,bilin bakalım...Tamam belki başlıkta ipucunun ayarı biraz kaçmış olabilir,ne var yani :)
"Kedilerin Kaybolma Mevsimi" kitabı ile karşılaşınca "Zınkkk" diye durmuştum.. Bana "Neden arada kayboluyorsun, nerelere gidiyorsun?" dercesine bakan evdekilerin göz-çenelerini sonunda kapatabilecektim çünkü elbette kedilerin bir kaybolma mevsimi olacaktı,oley :)
Sevim Ak kitaplarının daimi çizeri olarak zaten sürekli karşımdaydı.. kendi kitaplarını da hem yazıyor hem çiziyordu.. Ancak bu son kitabının tadu bir başka, neden mi? Çünkü adı bi kere KA-Rİ-KA-TÜR   Kİ-TA-BIIIII :) Ohh,bolca gülmece var desenize diyerek yumuldum kitaba. Bir kötü özelliği var ki demeyin gitsin, çabucak bitiyor :(
İşte kitap :
Kapak

iç kapak kendisi
Şimdi sırada çokça sevdiğim karikatürler var,çok iyi okunmuyorsa bir zahmet üzerine tıklayıverin de azıcık büyüsün,siz de kahkahanın tadını çıkarın...

hmmm

puhahahah
Sıradaki karikatür "Mu ni" diye hatırladığım Aziz Nesin'in hikayesine benziyor :)
**numaralara dikkat !!!

1 ve 2

3 ve 4

5 ve 6

7 ve 8

9 ve 10

11

12

13 : İşte budur :)

:)))

ince fark :) ya da "derin" mi demeliyim :P

evet evet evet :)

"İlgisiz tavuk" süperdi :)
Umarım karikatürlerini izin almadan paylaştığım için bana çok kızmaz Behiç Amca... Napayım 3-5 ekleyeyim  de bu Lokum ne diyor demeyin istedim :) 


Pati arkadaşlarımla da paylaştım elbette kitabı...

Burada derin mevzular konuşuluyor...

Burada da "herkes" bir arada ne güzel :)

Ta ta ta taaam, işte ben :)

Sevgili Şipşak fotoyu çekeceksen çek yoksa uzun süre sana poz veremem...

Güzel bir kitabın üzerine en iyi ne gider? Sarmal uyku tabii ki :)
İşte böyle sevgili okuyucu(en azından bu satırların okuyucusu :)... Bir kitabın daha üzülerek sonuna gelecektik kiiiiii...... "Aslında her şey yeni başladı" diye kulağıma fısıldandı,benim de bıyıklarım oynadı :P
Başlıkta ne demiştik; "Sürpriz" var demiştik değil mi?
Sıra geldi bu eğlenceli sürprizi açıklamaya...
Karikatürlerden -ki sayabildiğim kadarıyla toplamda 6 karikatür ediyor- en sevdiğinizi seçin ve bunu yorum kısmında yazın ve gerisini bana bırakın :) Şimdilik "gerisi" kısmını yazmayayım ancak çok eğlenceli bir şey olacağı hususunda "Lokum Bıyığı Sözü" verebilirim :)Yapılan yorumlar arasından yine adilane bir çekilişle "kazanan" belli olacak... Ne mi kazanacak? İşte "gerisi" orada,onu biraz bekle :)
Yorumlar için son tarih de 2 Mayıs olmazdan az önce olsun,anlaştık mı :)


Bu kısım Behiç Ak için yazılmıştır..İster okuyun,istemezseniz de okumayın:
"Sevgili Behiç Ak, sana buradan açık bir mektup gönderiyorum. kapalı mektup gönderecektim ama adresini bulamadım,o yüzden sen beni bul istedim... öncelikle çizimlerini paylaştığım için bana çok değil az kızdığını tahmin ediyorum,nabayım dayanamadım.. yaptığın işleri seviyorum, her çiziminde bir yerlere "kedi" ekliyorsun   "aaa şuna baaak" diyorum :) yalnız sana az biraz küsüm, beni hala keşfedemedin ona azcık bozuluyorum :( tabii sen de haklısın bu kadar yoğunluğun arasında..ama şimdi beni biliyorsun değil mi? bir gün beni de çiz olur mu? şöyle afilli ama :) sevgiler,Lokumun Uzamayı Bırakmayan Bıyıkları :)) "

BİRAZ DA "LONDRA GÖZÜ"NDEN :)

Bu günlerde canım pek bi Londra havası çekmişti..kiiiii.. neyse ki bu sesi duyanlar oldu ve tam da gözüme soktular "Londra gözü"nü :P
İşte bunlar Londra civarında-yerini tam olarak bilmiyorum ama güzel bi yere benziyor- çekilmiş, seyre devam :) Hiç öyle binalar, resmi daireler falan aramayın.. Kimse göstermese de Londra'yı da yeşile çalıyorlarmış :P

sağımda burası

solumda burası

ilerleyince buraya çıkıyor,ohh ne hoş :)

asfalt falan sevmedim ama hala yeşil 'Ben buradayım!' diyor :)

işte söylüyorum; ben de bisiklet İS-Tİ-YO-RUUUUMMMM :)
Şimdilik bu kadar.. Nasıl ama tadı damağınızda kaldı he mi :P Sizin de paylaşacak Londra fotonuz/yorumunuz varsa beklerim... :)

17 Nisan 2012 Salı

BİR BALUK VAR-DI; HİÇ YUTULMAYAN :)


Hiç “Balık” isminde bir kitap olur mu? Hadi oldu diyelim bu kitap benim gibi bıyıklının önüne konur mu? Hadi kondu diyelim… Kitap yenmeden durulur mu?
Duruluyormuş…. Nasıl oldu bilmiyorum tabii bu durma an’ı :)

(kaynak: BDK)

 Kitabın konusu; arka kapağında da yazdığı üzere; minicik bir çocuk olan Kaplan’ın (ki ismi bile onu çok sevmem için yeterli, ne de olsa yakın kuzenim) yardım gönüllüsü olarak çalışan anne ve babasıyla birlikte yaşadığı “yabancı” köy, bölgeye yaklaşan savaştan giderek daha çok etkilenmektedir. Herkes günü gelince köyü terk eder, en son olarak da Kaplan ve anne/babası. Kaplan köyden ayrılmadan önce çamurlu bir su birikintisinde yaşam savaşı veren küçük bir balık fark eder. Ne yapıp edip onu yanında götürecektir. Sınıra kadar onlara eşlik eden Rehber ve eşeği de onlara katılır. Peki ya bizim balık sınıra kadar dayanabilecek midir? Giderek büyüyecek mi yoksa küçülecek midir?
Kitabın en çok sevdiğim tarafı, Kaplan’ın bakış açısından anlatılması… Bu gerçekten güzel bir anlatım olmuş… Yazarı: Laura S. Matthews


Kitaptan alıntılarıma başlayayım ben lafı çok da uzatmadan; (sayfa sırasıyla gidiyor ve alıntılar ancak konu bütünlüğü yakalanabilir mi bilemem..çok da dert değil nasıl olsa merak edip alacaksınız kitabı :)

“Babam alışık olmadığım çok sert bir sesle, ‘Şimdi otur da yemeğini ye’ deyince yine her zamanki tartışmalarından birini yapacaklar sandım, çünkü anneme ne yapacağı söylenemez pek; ama o beni şaşırtarak, yorgun bir sesle ‘haklısın’ dedi, oturup kaşığını eline aldı. Babam “Onun ağzından ilk ve son kez çıkıyor bu!” dercesine bana bakınca, her ikisine de gülümsedim.”
                                                         ***

“Eh, öyleyse bir balıktır bu,” dedi annem. O bana her zaman inanır

                                                         ***

Rehber’le karşılaşma:
“ Adamın insanın içini okuyan bir bakışı vardı, nasıl anlatsam- Hani, odanızı toplamadığınız halde topladım dediğinizde, annenizin baktığı gibi. Ancak yine de gözleri çok sevecen bakıyordu.”

                                                           ***

“Başında yuları bulunmadığı için aslında her yöne gidebilecek olan eşek, çevresinde ustaca bir dönüş yapıp Rehber’in peşine takıldı. Ona yetişince de yavaşlayıp, köpek misali sakin sakin yanında yürümeye başladı. Arkalarından onları izlerken, Rehber’in normalde köylülerin yaptığı gibi, ne eşeğin peşinden yürüdüğünü, ne de onu dürtecek uzun bir sopası olduğunu fark ettim. … ‘ Onu besliyorum, ona bakıyorum, onu hiç düş kırıklığına uğratmadım. Niye benimle kalmak istemesin ki?’

                                                          ***

“Birden, ‘Sizin çocuklarınız var mı?’ diye soruverdim Rehber’e. Bir an büyük bir sessizlik oldu, öteberiyi toplamakta olan annemle babamın donup kaldıklarını hissettim. ‘ Dört tane vardı. İki kız, iki oğlan.’ ‘Ya,’ dedim, ‘Vardı’ deyiş biçimi hoşuma gitmemişti. Belki de büyüyüp evden ayrılmışlardı. O zaman ‘Dört çocuğum vardı’ diyecekti tabii. Keşke sormasaydım, diye geçirdim içimden.’ … ‘ Onları kaybettim, karımı ve kuzenimi de. Eve roket isabet etti. Geriye hiçbir şey kalmadı.’ Bunları, eşeğe bir çanta daha bağlarken, sıradan bir şeyden söz eder gibi söylemişti. Ağlamaklı olmadığı için rahatladım.”
                                                             ***

“Hasarın bu denli olmasından memnundum. Bazen bir şey çok acı verdiği halde, bunu gösteremezsiniz. Haksızlık gibi gelir insana bu. Her iki çorap da çıkınca, arkama yaslanıp takdirle ayaklarıma baktım. Acıyı düşündüm. Evet, ayaklarım çektiğim acının gerektirdiği haldeydiler- Ne demek istediğimi anladınız herhalde!”
                                                            ***

“Hepimiz güldük, Rehber bile. O anda sanki yüzyıllar kadar uzun bir zamandır hiç gülmemiş, hatta gülümsememiş olduğumuzu fark ettim. Bu öyle iyi geldi ki, birbirimize bakıp, hiç nedensiz gülmeyi sürdürdük.”
                                                                ***
“ ‘ Önce içim dışıma çıktı, sonra hepsi geri gelip tepeme kadar fırladı.’ Dedim, çünkü gerçek buydu; ama nedense annemle Rehber bunu komik buldular.”
                                                              ***

İşte böyle bakıştık :)


“Annem asla ağlamazdı. Kesinlikle. Hatta şimdi bile, bunu anlayamazdınız. Arada bir burnunu çekiyordu ve burnu da biraz kızarmıştı; ancak onun dışında hiç sesini çıkarmadan yürümeye devam ediyordu.”
                                                                 ***
“Silahlı bir adamla nasıl böyle konuşabilir- korkmuş bir çocukla konuşurmuş gibi, diye düşündüm. Bu adam Rehber’i vurmaya kalkışırsa, bacaklarına atlar, tekmeler, ısırır, tırmalarım, diye geçiriyordum aklımdan.”
                                                                ***
“Sıkkın bir şekilde boş boş bakarken, şimdi şaşırtıcı bir duygu çeşitliliği yansıyordu yüzünden. Güneşli bir havada bulutların yeryüzüne düşen gölgelerinin hızla geçip gidişini izlediniz mi hiç? Onun ifadesinde anbean oluşan değişimleri izlemek aynen böyle bir şeydi işte: Kuşkulu, düşünceli, rahatlamış, üzgün, aklı karışmış, mutlu.”
                                                                  ***



“Ben de herkes gibi saklambaç oynamışımdır. Gizlenirken sessiz nefes almak gerektiğini bilirim yani. Ancak bir iki dakika geçip de, yaklaşan ayak sesleri duymayınca, dehşetle ağlamak üzere olduğumu fark ettim- Annemle babamın başına ne geldiğini bilmediğim için olsa gerek. Dudaklarımı sıkıca ısırıp kolumu çimdikleyerek, ağlama hissi geçene kadar bekledim; çünkü ağlayacak olursam biri beni duyabilirdi.”
                                                                  ***
“O an, yalnızca birkaç gün önceki Kaplan’ı düşündüm ve onun ne kadar toy olduğunu fark ettim. İçin için o aptal küçük çocuğa sinir olurken, bir yandan da artık onun tamamen geçmişte kalmış olması içimi burktu birden. Yine bir yumru takıldı boğazıma, yutkundum ve dikkatimi yola verdim.”
     
                                                                  *** 
“Orada uzun süre oturmuş olmalıyım; ama bunun da ayırtına varmadım. Kelimelere dökmenin kolay olmadığı bir sürü şey hissediyordum. Ölmüş de olsa, kurtulmamda payı olduğunu bilip bilmediğini merak ediyor; onu vurdukları ve hiç değeri yokmuşçasına burada böylece bıraktıkları için öteki adamlara kızıyordum. Orada oturdukça, bir şekilde ona eşlik ettiğimi hissettim. Bunların hepsi saçma, biliyorum; ama belki de çamura batmaktan ve diğer her şeyden dolayı kafam azıcık karışmıştı.”
                                                                  ***
“Babamın hafifçe yumulu avucuna baktım. Bana göstermek için parmaklarını açtı. Her zamankinden daha solgun ve ufak görünen küçük Balık oradaydı. Solungaçları açıp kapanıyordu. ‘Su yok. Ölecek!’ dedim, ağlamaya başlayarak. ‘Ağzına al hemen! Sus, ağlamayı bırak!’ ‘Ama…’ ‘Ben de balıklar hakkında birkaç şey bilirim, unuttun mu, Kaplan? Balığa giderdim eskiden. Onu nemli tutman yeter. Yeterince yaşayacaktır.’ Sonra da ‘Ağzına al şimdi!’ dedi babam aceleyle ve ben tek laf etmeden, o güçsüz yaratığı elinden alıp ağzımın içine kaydırdım.”


           
                                                           ************
İşte böyle… Bir kitabı neredeyse birlikte okumuş olduk :) Balık’ı ağzına atan ben olsaydım bana bu kadar sevimli bakmazdınız ama ya neyse…
Kitabın sonu, son cümlelerini de bir zahmet yazmayayım dedim :)
Şimdi ne zaman canım sıkılsa ya da bir konuda ümitsizliğe kapılsam aklıma Kaplan ve Balık geliyor. Tabii ki aklıma balığın gelmesi için zor zamanlara gerek yok, çünkü onlar hep aklımda orası ayrı. Ama bu Balık benim yemek istediklerimden farklı, bir kere boyu küçük mü yoksa büyük mü onu bile anlamadım, hem ben bilmediğim balığa bıyığımı uzatmam :)
Bir kitapta ne ararsınız bilemem ama bu kitapta; UMUT, SEVGİ, AZİM, ZAFER, MÜCADELE, CESARET…var, ha bir de BALUK :p


İşte böyle :)



14 Nisan 2012 Cumartesi

BEN DE İSTERİM, SONRA...

Bazen düşünüyorum ya da çevreme bakınıyorum ; "Ben de bundan istiyoruuuummmmm" diyorum.. Peki ya sonra? Sonrasına birazdan geleyim bence...
Önce şundan bahsedeyim, "Ben ne istiyoruuuum",işte asıl kısım burası...hani içinde biraz kıskançlık da yok değil :)
Mesela bazen;
Dişleriyle yemeğine anlam katan bir SİNCAP olmak istiyorum;


Bazen dikenleri kendine sevimlilik katan bir KİRPİ olmak istiyorum;


Bazen gideceği yola yavaş da olsa kendisi karar veren bir KAPLUMBAĞA olmak istiyorum;


Bazen hortumlarını özgürce sallayan bir FİL olmak istiyorum;


Bazen öptüğü mü ısırdığı mı belli olmayan bir PAPAĞAN olmak istiyorum;


Bazen boynu göklere uzanan bir ZÜRAFA olmak istiyorum;


Bazen uyuduğu yerde keyiflenen bir PANDA olmak istiyorum;


Bazen arkadaşlarına kulak kabartan bir TAVŞAN olmak istiyorum;


Bazen bebişlerin kolunda uyuyan bir KÖPEK olmak istiyorum;


Sonra kendi halime şaşırıyorum;


Sadece başka hayvanlara özenmiyorum tabii...
Bazen saklambaç oynayan bir KEDİ olmak istiyorum;


SONRA....
yeniden kendime bakınca bazen aynada bazen içtiğim suyun yansımasında.. "Ben kendim olmak istiyorummm!!!" diyorum,çünkü bu bıyıkları seviyorum :))

5 Nisan 2012 Perşembe

Mırnâme : Büyüklere Kedi Şiirleri :)

Önce kokladım..Yani bir kokusu vardı, gazetede de olsa...o kokuyu takip ettim. Sonra gördüm, bakıştık bir süre... Hemen sevdim ancak atlamadım üstüne.. Biraz daha merak edeyim istedim sebepsizce :) İşte bu günlerden bir gün bir haber düştü kedi mailime; bak bu da varmış diye. Devamı da geldi ; o da işte burada diyebilirim :) E hadiiiii artıııık derken "Pes" ettim ve patilerimi Mırnâme'yi çevirirken buldum :) 
İşte o da tam olarak şöyle bir şey:

Mırrrrr :)

Yazarı; Yalvaç Ural, sürekli gülümseyen ve gülümseten bir abi...
Çizeri; başka biisürü kitabı da "çizen" bir abi; Feridun Oral...
Yapı Kredi Yayınları da belli ki "hadi sizi bir araya getirelim" demiş ve ortaya çok keyifli bir çalışma çıkmış...Hem de arka kapakta demiş ki; "Varlığını bir yazar ile bir ressamın dostluğuna borçlu bir kitap bu..."
İçinde 23 adet şiir var, matematik beni şaşırtmadıysa... Kendimce "yıldız"ladıklarım var elbette...
Ancak en en çok çok paylaşmak istediğim de şudur :

KEDİ VE YILDIZLAR
Yıldızları sayarım,
Her gece.
Tek, tek!
Sonra kimse görmeden
Toplarım düşenleri.
Çocuklar uyanmadan da
Koyarım yerine.
İçlerinden yalnızca birini
Saklarım.
Kuyruklusunu.
Çaktırmadan
Koymak için ceplerine.

kitapta böyle bir resim yok ama ben sevdim :)
Ortası boş kaldı :( Fikri olan var mı???

3 Nisan 2012 Salı

Une vie de chat : "Bir Kedinin Hayatı" hem de Paris'te :)

Bambaşka dillere olan merakımı "Başka Dillerde Kedice" başlıklı yazımdan hatırlıyorsunuzdur, hatırlamayanlar buraya tıklayarak öğrenebilirler... Neyse bu seferki konumuz dil hususları değil... 
Yine süper bir film, yine bir animasyon ve yine bir kedi :) Hem de Paris'te :)

kapağında böyle bir şeyler var :)
Geçenlerde izledim, "Bitmesiiiiiiiiin" dedim ama "Bitti" :(
İnsanların karanlıkta göremediklerine bu kadar üzüldüklerini ve görebilmek için ne çareler bulduklarını bu filmde keyiflice izleyebilirsiniz :) (o sahneler benim favorim...)
ayrıca filmin fragmanı da ;

hmmmm bir de unutmadan aklımda kalan diğer güzel bir sahneyi paylaşayım; kediye havladıkça komşudan terlik yiyen köpeğin olduğu sahne :) yok yani elbette ki köpekleri severim, korkum da yok ama o havlamalara karşı yenen  terliği görünce bıyıklarımı oynattım :)

Sana Sesleniyorum : "Somebodiiiiiii" :)

Hani bazen resim, çizim işleri kitabın önüne geçer ... Bazen de Klip ya da melodi şarkı sözünün önüne geçer, işte bu son söylediğime güzel bir örnek vermek istedim: "Somebodiiiiiii" :P


Öyle sevdim yani, paylaşayım dedim :)
Not: Abi yarı Avustralyalı... Kan çekiyor demek ki :P