Dünyayı keşfe nereden başlasam diye düşünüp duruyordum ki, eve yeni bir kitap geldi: “Platon bir gün Kolunda bir Ornitorenkle Bara Girer…” Güldüm önce ama ilgimi de çekmişti. Evdekiler okudukça kahkaha atıyor, birbirlerine anlamadığım şeylerden bahsediyorlardı. Uykudan yeni kalkmışım edalarındaki mahmurlukla – o zamanlar bana bulaşılmaz- iliştim yanlarına. Benim için felsefe “Ben Kimim?” diye başlayan “Sofi’nin Dünyası”ndan ibaretti. Ertesi gün olduğunda evde kimsecikler yokken kitap sanki canlıymış da benden kaçacakmış gibi ani bir hareketle “avı”mı yakaladım, başladım okumaya.
Meğer Sofi ne haklıymış dedim kafası karışmakta.
“Felsefespri”den aklıma yatanlar, içimi gıcıklayanlar, kafamı davul edenler:
Önce “Metafizik” diyorlar, soyut düşünce seviyesindeki sorularmış, anlamı da. Düşündüm de benden süper metafizikçi olur, felsefespriler yapar dururum.
Teleoloji: “Evrenin bir amacı var mıdır?”
Aristoteles’e göre her şeyin bir telos’u, ulaşması gereken içsel bir ereği varmış. Bir meşe palamudunun telos’u meşe ağacıymış. Ben de kestanem kebap, amaç ne amaç, diye sayıklarken bana gülenler olmuştu. Aristo söyleyince “felsefe” oluyor tabi, neyse.
Özcülük: Özsel & İlineksel
Özsel özellikler için diyorlar ki, “bir şeyin onlar olmadan olduğu şey olamayacağı özellikler”. Vay be, afili bir cümle olmuş değil mi? Mesela ne olabilir? Benim bu kitabı gördüğümde okumak istememdeki “özgür iradem”in yanında, okuduklarımı anlamamdaki “zekam” ve bunları paylaşarak bilgiyi yaymaktaki “aklım” en güzel örnekler.
İliniksel için de benim anladığım “ekleme”, “ilinti” gibi kavramdan geliyor anlamı. Bazen tüylerim çok uzadığında beni bir kuzu gibi kırpıyorlar ve o ara beni görenler tanıyamıyor, neden? Çünkü bana “iliniksel” bir şey yaptılar.
Bazen bir nesnenin ilk bakışta iliniksel görünen özelliklerinin sadece bazı sınırlar içinde iliniksel olduğu ortaya çıkar:
“ Filler neden büyük, gri ve kırışıktır?”
“Çünkü ufak, beyaz ve yuvarlak olsalardı aspirin olurlardı.” : )
Bir kere daha “iliniksel” diyen olursa ona sağ patimin tadını tattıracağım.
Akılcılık: “Mümkün dünyaların en iyisi budur,” Leibniz.
Her yaptığım hareketim aklıma uymuyor, bence uyması da gerekmiyor. Herkesin “kendi” aklına yatan her şey “doğru” sayılsaydı, yaptığımız kötülüklerin hiçbirinin hesabını vermemize gerek kalmazdı. “Dostum sana vurdum biliyorum ama aklıma çok yatmıştı.” mı diyeceğiz? (Böyle söyleyince biraz olsun aklıma yattı sanki : )
“Bir iyimser, bu dünyanın, mümkün dünyaların en iyisi olduğunu düşünür. Bir kötümserse sahiden öyle olmasından korkar.”
Derin bir nefes alıp okuduklarımı sindirme zamanı, biraz uykunun kime zararı var ki, felsefespri is coming back sooooooon :)