16 Kasım 2011 Çarşamba

KESTANEM KEBAP


Benim gün içerisindeki en büyük amacım uyumak. Kış geldi şu sıralar havalar da soğudu. Evdeki kaloriferin önündeki pembe minderi ilk kim kaptı dersiniz? Tabii ki ben! Dünyayı keşfetme planlarım arasında “kedilerin uyuyabileceği en rahat mekânlar”ı keşfetme de var, henüz böyle bir kitap oluşturulmadığından, üşenmezsem bunu da aradan çıkartabilirim diyorum.

Pino'nun Yeri'ne çooook teşekkürlerimle :)


Son zamanlarda kestaneciler var çevrede, onların tezgâhının hemen altları güzel mesela ama uzun süre için değil. Sert esen rüzgarlara karşı çöpler fena değil diyorlar ama hem tehlikeli hem de benim klasıma pek uymaz. Neyse şimdi konumuz bu değil.



Aslında şuradan da başlayabilirim anlatmaya, bir evin tek kedisi iken ve gayet de tatlı tatlı esner, mutlu mutlu yemeğimi yerken neden kendimi dünyayı keşfetmeye çıkarttım? Önceleri beni çok fazla dışarı çıkartmıyorlardı, ben de miskin miskin oturup etrafı izliyordum. Sonra günlerden bir gün, ben hala evde olmanın daha güvenli olduğunu düşünmeye devam ederken, dışarıda birkaç kedi gördüm. Ne kadar da güzel mırlaşıyorlardı. Önce yarım gözlerle izledim sonra göz kapaklarım tam bir daire oluncaya kadar açıldılar. Dışarıdaki kediler sadece aylaklık yapmıyor, aynı zamanda ellerinde tuttukları mizah dergilerini de okuyup kahkahayla coşuyorlardı. Evde buna benzer dergiler, kitaplar ben de görmüştüm ancak okumak ilgimi çekmemişti.
       İnsanların sandığının aksine her hayvan düşünebilir, okuyabilir, yazabilir, tartışabilir ancak bunu belli etmez. Neden etsin ki? İnsanlar, hayvanlarla aralarındaki tek farkın, düşünme yetisinin, de ellerinden alındığını bilseler kıyameti koparır, “İlla da biz tek olacağız” diye bizi de öldürürlerdi. Hoş, hala öldürüyorlar ama olsun bak bu da şimdinin konusu değil.
Lafı ne kadar da uzatmışım, neyse ben bir şekilde dışarıyı fark ettim ve keşfetmeye karar verdim. İnsan daha önceki günlerde de gördüğü yeri başka bir gün farklı bir gözle görebilir mi? Tabii ki evet, gözün de değişmeye hakkı yok mu? Benim hikâyemi belki başka bir zamana anlatırım, ama hatırlatın arada olur mu, onu da sizinle paylaşayım.
Benim size şimdiki sorum şu; “Amacın ne?” Nefes almaktaki, işe gitmekteki, kendinize yeni bir şeyler almaktaki, yan masada hesap öderken işini iyi yapan garsona bahşiş vermeyen adama bakışınızdaki…kısaca yaşamaktaki AMACIN NE?
Neden buradasın, şimdi ve burada? Neden benim bıyıklarımın ucundaki dünyayı merak ediyorsun? Bunları hiç sordun mu kendine, günlük hayatta işlerini sürdürürken hiç fark ettin mi KENDİNİ. “Kendin” gibi yaşadın mı hiç, yaşamak istedin mi?
Belki dansçı olmak istiyorsun belki yüzücü belki de doktor ya da sadece keşfetmek dünyayı tıpkı benim gibi...




Belki, iyi bir insan olmak istiyorsun, insanlara yardım etmek?



Ne yaparsan yap sadece fark et “nerede” olduğunun, düşün bir bakıma “Amacım ne?”
Amacım yok, olmasına gerek de yok bence diyorsan bizim evin köşedeki kestanecinin tezgahında bul beni, sana bir adet kestane ısmarlayayım, bakalım içi dolu mu çıkacak boş mu, taze mi çıkacak bayat mı, SEN KARAR VER.


3 yorum:

  1. Çok güzel olmuş.devamını bekliyoruzzz...

    YanıtlaSil
  2. Ben kestaneyi seviyorum ve bu yüzden burdayım.Ayrıca hikayeni anlatmanı istiyorum.Bu da sana bir hatırlatma...

    YanıtlaSil
  3. Benim hikayem mi? "Once upon a time..." :)

    YanıtlaSil